3 Ekim 2014 Cuma

Uzak...




Uzak...
 

Bütün dünya edebiyatlarında, sözcüklere boynundan büyük yükler yüklenmiştir. Günlük hayatın karmaşasını,başa çıkılamayan hezeyanları, atlatılamayan travmaları, insan aklının derinini hep sözcüklerle anlatırız. Dilsiz elçilerdir onlar,ne vakit çağırsan gelir bir şairin devrik cümlesinden. Seni anlatırken, sana ağlar da aynı zamanda, çaresi kalmamış derdinin, içini kemiren zehirin panzehiridir kelimeler. Kendi gerçekliğine güç yetiremeyenler, kelimelerin sihirli anlamlarında ifade bulmaya çalışırlar. İçinde bulunulan realitenin türlü versiyonlarına göre bir bir düşer hafızadan tümceler...
Mevsim sonbahar, aylardan Ekim, ve yarın Kurban bayramı. Günü en iyi anlatacak kelimenin arefesindeyiz. Hangi sözcük derseniz hiç tereddütsüz ''UZAK'' derim...
Uzak: Belirsizliğin adı çoğu kez, ya da ulaşamamanın kendi psikolojik tanımı. Her ne ise de, bilinen anlamına denk düşen mesafeler acıtır ve ağlatır ekseriyetle. Bu aralar,gökyüzü de uzak, yeryüzü de, sevgi de uzak sevgili de, yakın olan ve yakın olunan hiç birşeyin, uzaktaki kadar incitmediği bir ölüm iklimi. Ölen ölene, uzak düşen düşene.

Uzaktan uzağa özlemenin, uzaktan uzağa sevmenin mevsimi. Kim ki birini bir diğerine yakın kılacak olsa belki de cennetle müjdelenecek. Herkesin herkese, herkesin herşeye, insanın insanlığa uzak olduğu mülteci bir sonbahar uzaklığı.
Yakını, uzaktan düşlemek zorunda kalanların beyhude biçareliği... Mesela bir çaresi kalmamışken, sevgiliye hatırımdasın demeyi, işgal altındaki yüreğinden, acıyı püskürtmeyi  ''uzak''la mümkün kılıyor Cemal Süreyya.

Öyle uzaktan seviyorum seni,
 Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
 En çılgın kahkahalarına ortak olmadan
 En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
 Öyle uzaktan seviyorum seni
 Kırmadan
 Dökmeden
 Parçalamadan
 Üzmeden
 Ağlatmadan uzaktan seviyorum seni...

Çaresi kalmamış şairin.Uzak işte, kanadı da olsa ulaşamayacağı kadar uzak.
Dedim ya, belirsizliğin adı çoğu kez, ya da ulaşamamanın kendi psikolojik tanımı. Her ne ise de, bilinen anlamına denk düşen mesafeler acıtır ve ağlatır ekseriyetle. Hiç tanımadığımız bir coğrafyanın uzaklığını ifade ederken de aynı utangaç hüzün beliriverir. Dahası yok, ''Uzakta işte'' ulaşılamaz öyle şıp diye  "Nerede?"sorusuna da, hep o belirsiz kuşkulara gark cevap verilir.. Uzakta işte! Tek başına sadece hüzün ve özlem iken, yanına bir 'işte' eklenince, bir de kuşku düşer yüreğin derinine. Uzak... Bir türlü varılamayan mesafe, gitmekle bitmeyen o sonsuz ara, ışık hızıyla gidilse dahi kapanamayan o fark.Nede yaralıcıdır bu çelimsiz sözcük. Kırıcıdır da aynı zamanda. "Neyin oluyor?" Sorusuna "uzaktan akrabam..." derken bile akrabalığın değerini düşüren, o fesat ve ötekeliştiren kelime 'uzak'tır yine. Hangi acıyı kaldırsan altından arzı emdam eden, bütün mutluluklara burnunu sokan, hem sebep hem de sonuç olabilen o sözcük: Uzak!hiçe saymanın bir başka şekli. Hem çok şey, hem de hiçbir şeyleştiren bu mutsuz kelime bütün ayrılıkların sebebidir. Öyle değil mi? Neyimiz varsa, ne oluversin diyorsak, en çok neyi istiyor ve neye daha çok yakın olmak istiyorsak bakın hepsi uzaktadır... Yakında olmayan her şeyin olduğu tek yer 'uzak’tır. Almayın kimsenin âhını ve güvenmeyin bu çelimsiz sözcüğe... Özlemleriniz hatıralarınız sevdikleriniz hatta sevecekleriniz, kaybettiğiniz her şeyiniz O kahrolası 'uzak'tadır...

Ve son olarak.!
Yarın bayram,
mülteci bir çaresizliğin işgalinde,yerinden yurdundan edilmişlerin kederiyle,muhacirane bir hüzünle,mutluluktan oldukça ''Uzak bir bayram''olacak.
uzak olmamasını ümit ettiğim bütün iyi dileklerimi dileyerek, barışa, savaşsız günlere vesile bir bayram diliyorum.

hoş kalın...

abdulselam akıncı
3-ekim 2014-ankara



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 EKŞİ ELMALAR   Bir yılda dört mevsim var, İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış. Bir de her mevsimin kederince bir kaderi var. Kış yaşad...